Bu günkü anlamı ile Varoluşçuluk, insanın biricik oluşu ve özgün olma isteğini yok sayan baskın sistematik felsefeye, yani selefi sayılan lokomotif akım olan Rasyonalizme (Kant’çı Hegel’ci felsefeye) karşı bir tepki olarak 19. Yüzyılın ortalarında doğmuştur. Varoluş felsefesi terimini ilk kullanan F. Heinman olsa da Varoluş (Egzistans) terimini bugünkü anlamı ile ilk olarak Soren Kierkegard kullanmıştır. Bu sebeple Soren Kierkegaard için ilk varoluşçu filozof diyebiliriz.
Genel bir yanılgı ile nihilizm mantığı ile karıştırılan varoluşçuluğun aslında nihilist düşünce ile pek bir bağlantısı yoktur. Kimi kaynaklarda nihilist olduğu görüşleri bulunan Nietzche aslında varoluşçudur. Hatta temellerini oluşturmuştur. Bu durum için Nietzche’nin “ tanrı öldü “ diyerek tüm otoriteleri reddetmesinin yanlış yorumlanması demeliyiz.
Daha doğru bir ifade ile varoluşçuluk mevcut değerleri yıkıp yeni bir dünya inşa etmenin gerekliliğini ortaya koyarken nihilizm işin sadece yıkım kısmında kalır diyebiliriz.
Felsefenin en önemli temsilcileri Martin Heidegger (1889-1976), Gabriel Marcel (1889-1973), Jean-Paul Sartre (1905-1980), ve Karl Jaspers(1883-1969), olmuştur. Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Friedrich Nietzsche (1844- 1900) ve Soren Kierkegaard (1813-1855) gibi düşünürler tarafından atılmıştır.
Varoluşçuluk, (Egzistensiyalizm), Varoluşçu felsefe düşüncesini temel olarak alan bütün düşünsel uğraşılara verilen isimdir.
Varoluşçuluk felsefesi insanın deneyimlerinin tekilliğinin insan doğasını anlamanın anahtarı olduğunu, iradesi ve mantığa sahip insanların, irade ve mantığa sahip olmayan nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren, bireyin kendini yaşamı boyunca var edebileceği, değiştirip geliştirebileceği mantığına dayanan, birey özgürlüğüne inanan, davranışın insan sorumluluğunda olduğunu öne süren düşünce akımıdır.
Be felsefi akım psikolojinin yanı sıra teoloji, edebiyat, sanat gibi birçok dalda da büyük yankı uyandırmıştır.
VAROLUŞÇU FELSEFENİN TEMEL DÜŞÜNCELERİ
“Varoluş, özden önce gelir” ve her bir bireye bir tekillik, bir duruş kazandırmayı sağlayacak özgürlüğü engelsiz bir sınırsızlıkla içinde barındırır. “İnsan ne ise o değildir, ne olmuşsa ve olmak isterse o’dur.” İnsan kendini kendi yapar hayatının tüm sorumluluğu yalnız ve yalnız kendindedir, daha önce kazandığı deneyimler el verdiği ölçüde kendine biçim verir, kendini oluşturur. Hiçlikten gelip bilinmezliğe gitme düşüncesi varolma boyutunda içsel fırtınalara sebep olur.
Varoluşçu felsefe, “varoluş, özden önce gelir” düşüncesini üretirken, Rolle May aynı düşünceyi “İnsan, yalnızca doğanın programlaması ile büyümez, büyümesine kendisinin katkısı vardır” önermesiyle anlamlaştırmıştır. “Önce insan vardır, şu ya da bu olması daha sonra gelir.” J.P.Sartre
Bu bütünsel düşünceyi maddeleştirecek olursak;
-Varoluş Özden Önce Gelir;
Varoluş mantığına göre dünyada kendi varlığını kendi yaratan birtek insandır. Bir dağ, bir ağaç veya bir kuş kendi varlığını oluşturamaz. Bu durumun insana özgü olduğu görüşü hakimdir. Tüm canlılar etraflarının farkındadır, fakat insan farkında olduğunun farkındadır. Bu farkındalıkla insan için varoluş özden önce gelir
-Birey yaptığı şeylerin ötesinde varoluşunun sorumluğuna sahiptir;
İnsan bir ağaç dikip bir amaca hizmet etmesi yolunda onu büyütebildiği gibi kendi varlığını da oluşturmaktadır. Oluşturduğu yaratımın tüm sorumluluğu da kendindedir.
-Birey varoluş yolunda sınırsız irade ve özgürlüğe, kendini var etme gücüne sahiptir.
Doğumdan önce bir yaşam yoktur yaşama anlam veren insandır. İnsan varlığını kendisi oluştur. İnsan lığını kendisi yapar ve nasıl yaparsa öyle olur. Daha net bir ifade ile insan yolunu seçer değil kendi çizer.
-Varoluş Kaygısı
Varoluş döngüsünde ki kör noktalar (doğum öncesi ve ölüm sonrası) ve var olmanın sorumluluğuna sahip olmanın yükü huzura, iradeye ve özgürlüğe ket vurup bireyi mutsuzluğa sürükler.
Heidegger’e göre, felsefenin amacı temel ontolojidir (fundamental ontology). Bundan dolayı, Temel ontoloji geleneksel metafiziği ve felsefeyi yıkıp “ varlığın anlamı nedir?” sorusunu cevaplandırabilecek tek inceleme ve araştırma yeridir.
VAROLUŞÇU FELSEFEDEN PSİKOLOJİYE GEÇİŞ
Fenomenolojinin (görüngücülük) kurucusu olan Edmund Husserl’in öğrencisi Martin Heidegger Varoluşçu Düşünce ile psikoloji ve psikiyatri arasında bir köprü görevi yapmıştır.
Varoluşçu psikolojinin öncüleri ise İsviçreli psikiyatrisler Ludwig Binswanger ve Medar Boss dur başından beri varoluşçu akımı benimsemiş olan bu psikiyatrlar, Heidegger’in soyut ontolojisini bireylerin incelenmesi amacında kullanmışlar ve varoluşçu psikoloji ve psikoterapinin günümüzde halen kullanılan bir yaklaşım olmasını sağlamışlardır. Giderek yayılan varoluşçu psikolojinin Amerika’daki temsilcileri de Rollo May(1909- 1994) ve Adrian Van Kaam(1920-1997) olmuştur.
Varoluş psikolojisinin temel kavramı Dasein’dir. Dasein ya da dünyada varoluş insanın bir özelliği ya da ona mal edilebilecek bir şey değildir; ne Freud un egosu, Jung un arketipleri gibi varlığının bir parçasıdır. Dasein, Heidegger tarafından kullanılan almanca bir sözcüktür ve canlı olmayan şeylerin anlatımı için kullanılan vorhandsein in karşıtıdır. Dasein = varlık olmak, dilimize yerleşmiş biçimi ile varoluştur.
VAROLUŞÇU PSİKOLOJİ
“Neden yaşadığını bilen kişi her nasılsa, hemen hemen her şeye katlanabilir”
“Beni öldürmeyen şey beni daha güçlü kılar”
Nietzsche
“Varoluşçu psikoterapi bireyin var olmasından kaynaklanan endişelere odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımıdır....”
Irvin Yalom
Varoluşçu psikoloji bütünleşik bir analiz ve terapi yöntemi olarak karşımıza çıkar Adleryan terapi de olduğu gibi bilince odaklıdır bilinçaltı bilinç dışı gibi kavramlarla ilgilenmez sürekli gelişim öngörür.
Hümanist psikolojinin esin kaynağıdır. 1940 ların sonlarında New York da Firtz, Laura Perls ve o zaman bu yaklaşım üzerinde çalışan psikologların yaptığı bir toplantıda alınan karara kadar Gestalt Terapi Yaklaşımı yerine Varoluşçu Terapi yaklaşımı ismi kullanılmaktaydı. Farklı alanların temellerine dayandığı görüşünden dolayı isim değiştirilmiş olsa da gestalt terapi de diğer birçok yaklaşım gibi varoluşcu temelini korumaktadır.
Daha sonra alandaki çalışmalarını sistematiğe döken Irvin D. Yallomun 1980 yılında psikiyatri literatürüne kazandırdığı varoluşçu psikoterapi kitabını yayınladı. Rus kökenli A.B.D’li psikiyatrist ve yazar olan Irvin D. Yallom çalışmalarının din ve psikiyatriye katkılarından dolayı The American Psychiatric Association tarafından 2000 yılında Oscar Pfister ödülüne layık görülmüştür.
Önemli ölçüde varoluşçu felsefe ve danışma kuramından kaynak alan ve Maslow ve Carl Rogers’ın temsil ettiği Hümanistik Psikoloji, insan doğasının iyi olduğunu ilke olarak kuramının başına koyar. O nedenle, danışman danışan ilişkisi koşulsuz saygıyı gerektirir.“Kendini gerçekleştirme”(self actualizn) kavramı ise, insan doğasının vazgeçilmek bir doğasal yeterliliği olarak görülür. Empati, değer verici tutum ve içtenlik, hümanistik psikolojinin temel kavramları olarak algılanır.
Yaşantılara açık olma, varoluşsal yaşam sürme, organizmaya daha çok güvenme, daha tam olarak işlevde bulunma gibi nitelikleri, kendini gerçekleştirmiş insanın temel nitelikleri olarak da kabul edebilmektedir. Varoluşçu psikolojinin ilgilendiği konular kişisel özgürlüğe ait sorunlarla mücadele etmek, kendine ve diğerlerine yabancılaşmayla başa çıkmak, ölümün ve varlığını sürdürmenin verdiği korkuyla yüzleşmek kişisel değerleri keşfetmek kaygı ve suçluluk duygusunun yapıcı yolda üstesinden gelinmesi gibi konulardır. Yani anahtar kelimeler olarak otantiklik sorumluluk özgürlük kaygı varoluşsal anlam ve varoluşsal boşluk diyebiliriz.
Varoluşçuluk Dasein, yani “orada olan” ( Da+olmak, sein+var ya da orada olan) kavramını felsefesinin başına koyar. Orada olmak doğrudan bir varoluştur. İnsan ve içinde bulunulan dünya bir bütündür. Özne ve nesne bütündür. Bu yüzden, insan davranışlarını açıklamanın yerine, içinde bulunulan anda, o “anın” içinde yaşananları anlamak, varoluşçu psikolojik danışmanın temel dayanak ilkesi olmuştur. Bu ilke de, “otantik” kavramıyla simgeleştirilmiştir. Geçmiş, şimdi ve geleceğe birbirinden ayırmak olanaksızdır. Ancak yaşanılan an, “şimdiki” zamandır. Şu anda yaşadıklarımızdır. Şu anda yaşadıklarımız ise bize kendi farkındalığımızı, duygularımızın farkındalığı üretir. Bu temel çizgiler boyutunda, otantik yaşam, farkındalık, içgörü, varoluş kaygısı, saydamlık ve bağdaşım içinde olmak gibi kavramlar varoluşçu psikolojinin uzantıları olarak kabul edilir. Varoluşçu psikolojik danışma öncelikle duyguların yaşandığı insan ilişkisidir. Danışana sorumluluk aldırmak temel amaçlardan birisidir. Danışman kendi varoluşunu da ortaya koyarak danışanla birliktelik içinde olur. Danışanın “kendisi” olmasına çalışmak temel amaçlardan birisidir. Gerçeğin kendilindenliği, baş etmenin de yolunu açar. Danışmanlık süreci üç adımdan oluşur. Birinci adımda danışanın yaşam, varoluş ve dünya ile ilgili his ve düşüncelerinin açıklığa kavuşturulması ve belirlenmesi sağlanır. Psikolojik Danışman, danışana kendi varoluşlarını nasıl yansıtacaklarını ve karşılaştığı ve karşılaşacağı sorunlarının içindeki rollerini incelemesini öğretir. Bu aşamada yeni farkındalıkların kazanılması, bazı davranış ve değerlerin yeniden yapılandırılması amaçlanır. Son adımda ise danışanın kendi hakkında öğrenip fark ettiği bilgileri özümseyip sindirmesi ve eylem adımlarına dönüştürmesi için yardımcı olmak üzerine odaklanılır. Çeşitli varoluşçu analizciler temel bir yöntemsel nokta konusunda aynı fikirdedirler: Analizci, hastaya görüngübilimsel olarak yaklaşmalıdır. Yani, hastanın yaşantısal dünyasına girmeli ve anlayışı bozan ön varsayımlarda bulunmadan bu dünyanın olgularını dinlemelidir. Varoluşçu terapi danışan ve danışman arasındaki karşılıklı etkileşime, empatik ilişkiye, yargısız ve eleştirisiz olarak danışanı olduğu gibi kabul etmeye dayalı bir ilişkidir.
“Yalnızca tek bir uzay ve zaman yoktur, insan sayısı kadar çok zaman ve uzay vardır”
Ludwig Binswanger
KAYNAKÇA
Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul Üstün Dökmen, Varolmak Gelişmek Uzlaşmak, Sistem Yayıncılık, Ankara Doç. Dr. Engin Gençtan, Varoluşçu ve Psikiatri, Remzi Kitabevi, İstanbul Doç. Dr. Ceylan Daş Gestalt Terapi, Hyb Yayıncılık, Ankara Yrd. Doç. Gürsen Topses, International Journal of New Trends in Arts, Sports & Science Education - 2012, volume 1 issue 3 Vikipedia 2014